TANRI TECAVÜZLERE NEDEN ENGEL OLMUYOR?

BÖYLE İMTİHAN MI OLUR?

KURBANIN SUÇU NE? 


"Nitekim Rableri onların dualarını kabul ederek cevap verdi; İster erkek, ister kadın olsun, benim yolumda çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım. Çünkü, hepiniz birbirinizin soyundan gelirsiniz. Allah'ın yasaklarını bırakıp, O'nun istediği gibi bir hayat yaşamak için hicret edenlere, eğer bulundukları yer zulüm ve kötülük yurdu haline gelmişse orayı terkedenlere, zorla yurtlarından çıkarılıp başka diyarlara sürülenlere, benim yolumda eziyet çekenlere ve bu yolda savaşıp öldürülenlere gelince: Onların kötülüklerini mutlaka sileceğim ve onları Allah'tan bir mükafat olarak, içinden ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Zira, mükafatların en güzeli Allah katında olandır."

(Kur'an/Ali imrân:195) 


Evvelâ, tecavüz sadece ırza tecavüz değildir. Başka tecavüzler de vardır. Meselâ hırsızlık mala tecavüzdür, korsan kopyalama yapmak telif hakkına, sıra çalmak o sıradaki herkesin zamanına, gürültü yapmak da insanların rahatına tecavüzdür.

Sana ait olmayan neye el atarsan tecavüz etmiş olursun.

Yani aslında tecavüze uğramayan yoktur.

Herkes zaman zaman mağdur olur, herkes zaman zaman kurban olur.

Kimisi hırsız kurbanı, kimisi namus kurbanı, kimisi cinayet kurbanı, kimisi iftira kurbanı vs.

Ve aynı zamanda hepimiz de, az veya çok tecavüzcü olmuşuzdur.

Bu konuda hiç birimiz tamamen masum değiliz.

Kimbilir ne türlü haklara tecavüz ettik ve edeceğiz de.

Meselâ bir kadın veya erkek, evlenirken eşine,

kendisini olduğundan farklı göstermişse,

düpedüz onu aldatmıştır,

Ve belki onun hayatını karartmış da olabilir.

Bir ömre tecavüz etmek...

Bundan büyük tecavüz olur mu? 


Durum budur.

Fakat böyle diye tecavüzcüleri hoş görecek değiliz, tecavüzleri sıradanlaştırıp meşrulaştıracak değiliz, halimize oturup ağlayacak veya isyan edecek de değiliz.

Hakkımızı arayacağız ve tecavüzlerin hesabını soracağız.

Hukuk ve adalet yollarını sonuna kadar kullanacağız.

Fakat acı bir gerçektir ki, yeryüzünde hiç bir yerde, yüzdeyüz adalet tesis edilememiştir ve edilemez. Kaçınılmaz bir şekilde hepimiz, az veya çok ödeşemeden bu dünyadan göçüp gidiyoruz. Kimi zaman tecavüz tamamen gizli kalıyor, kimi zaman da adaleti sağlayacak bir düzen olmuyor, düzen olsa, bu sefer suçlu yakalanamayabiliyor, kimi mazlumlar çekdiğiyle kalıyor, kimi zalimlerin de yaptığı yanına kâr kalıyor.

Kısacası, dünyada mutlak adalet diye bir şey yok. 


Peki bu adaletsiz hayat karşısında ne yapacağız?

Eğer ateistlerin dediği gibi; bir âhiret yoksa, haşir (haşr) yani yeniden diriltilme yoksa, Allah'ın hepimizi ödeştireceği, bir büyük mahkeme günü yoksa, bu dünyada intikamı alınamayan kurbanların suçu ne?

Öyleyse hayat herkese biraz haksızlık yapmıyor mu?

Dünya gücü yetenin yetirdiğini ezdiği, bir işkencehane sayılmaz mı?

Gücü yetmeyenler için, dünya bir zulüm hapishanesine dönmez mi?

Peki ateistler bunun ızdırabını gerçekten çekiyorlar mı?

Bu tecavüzleri gerçekten umursuyorlar mı?

Hangi can bu haksızlıklarla dolu kâbusa dayanabilir? 


Her vicdan ve ruh arzular ki, mutlaka bu hayatın sonrasında bir hesap günü gelmeli ve herkes birbirinden hakkını almalıdır.

İşte o hesap gününün sahibi olan Allah, bize tüm bu haksızlıkların, tüm bu zulümlerin, tüm bu tecavüzlerin, tüm bu cinayetlerin cezasını vereceğini, herkesi ödeşdireceğini va'd ediyor.

Allah bununla da yetinmiyor, O'nun yolunda her türlü zulme, tecavüze, sürgüne, işkenceye, katle uğrayanların da günahlarını örteceğini, onları cennetle ödüllendireceğini müjdeliyor. 


Siz Allah rızası için namusunuzu korumaktayken,

birisi gelip zorla size tecavüz etti diyelim. Siz hem o tecavüzcüden hakkınızı alacaksınız, hem de yaşadığınız bu mağduriyet, bir kısım günahlarınıza kefaret sayılacak, belki de size cenneti kazandıracak.

Şu üç günlük dünyada başınıza gelen o kötü şey, size bâki bir cennette unutdurulacak.

Ama bir şartla..!

Her şey gibi o başınıza gelenin de Allah'tan olduğunu bileceksiniz,

Allah'a ve kadere isyan etmeyip sabredeceksiniz.

Eğer beş yaşında masum bir kız çocuğu iseniz, büyüdüğünüzde isyan etmeyeceksiniz. 


Allah'a inanıyorsak, imtihan edildiğimizi de kabul etmek durumundayız. Ve bu tecavüzlere de sabretmek zorundayız. Çünkü biz birbirimizle imtihan ediliyoruz. İyi ve kötü seçenek olmak zorunda. Kötülere fırsat verilmek zorunda. Bunun başka bir yolu olamazdı.

Zaten Allah'a inanıyorsak, bu tecavüzleri mutlak birer zulüm olarak algılamayız. Bunların geçici bir imtihan oluşuyla teselli buluruz.

Asıl sıkıntı inanmayınca ortaya çıkıyor. 


Ateistler,

Hayatın içindeki bu istenmeyen unsurları nazara vererek, güya dini çürütmeyi istiyorlar.

Lâkin çürüteyim derken kendi çelişkilerini açık ediyorlar. Onlara göre, bu haksızlıklarla dolu dünyanın sonrası yok.

Fakat eğer bunu gerçekten içlerine sindirmiş olsalardı, bu zulümlerin kahrından yaşayamazlardı.

Aslında onlar inkârla kendi kendilerini kandırıyorlar. 


İslâm çürütülemez. Çünkü bu inanç sistemi, kendi içinde tamamen tutarlı ve mantıklıdır.

İslâm'da asla bir çelişki yoktur (zahirî mânâ'da çelişki sandıklarımız başka)

Ve hayatla beraber okunduğunda, ikisi birbirini tamamlayarak örtüşür.

Ne hayatın ne de islâm'ın, bir tek taşını bile yerinden oynatamazsın.

Asıl çelişki bunları birbirinden ayırdığında başlar.

Din olmazsa hayat çelişkili görünür, hayattan koparırsan dini de çelişkili hale sokarsın.

Kabul edeceksen böylece edeceksin.

İnkâr edeceksen de böylece edeceksin. Mertçe inkâr edeceksin.

Ama çelişki var demeyeceksin.

Ve duygu sömürüsüyle dopdolu, mantıksız bahaneler getirmeyeceksin. 


Selâmetle ve hidayetle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar